1. Bölüm

328 10 15
                                    

9 civari yaşlarda kedimi bilmeye başladım. Adım Poyraz Cihan. Rasat ise... işte şimdi başlıyoruz.

Yurdun soğuğunu tüm vücudumda hissederken güneş yeni doğuyordu. Yan yatakta artik ailem olmuş arkadaşım yatıyordu adı Mustafa. Birazdan kahvaltı için kapılara vurmaya başlarlardı. Elimi yüzümü yıkamak için kalktım suyu açtım suyun soğukluğu beni daha cabuk uyandırdı.

Gözüme bir şey çarptı klozette kırmızı bir leke vardı kana benziyordu. Koşarak mustafayı uyandırdım. Gözlerinin altı mosmor olmuş uyumadığı belliydi. Çok endişelenmiştim, meraklı gözlerle " Neyin var? " dedim. Yutkundu ve " bir şeyim yok kardeşim merak etme " dedi. Yalan söylüyordu ama kurcalamamıştım. Hadi kahvaltıya inelim dedim, beraber kahvaltıya iniyorduk.

Merdivenlerden inerken Mustafa üzerime yığıldı. Ne yapacağımı bilmiyordum öylece izledim 5 yaşında bir çocuk ne kadar düşünebilirse o kadar düşünebiliyordum. Yurtlarda çocuk yoktur. Herkes erken büyür orada bizde öyleydik.

Mustafayı sedyeyle götürdüler. Müdüre neyi vardı dedim " Hadi sen kahvaltıya " diyerek sert çıkmıştı. Kahvaltı için sıraya girdiğimde düşünmeye başladım. Acaba ailem neredeydi ben neden buradaydım. Kafamda bir aile modeli vardı rüyalarımda sürekli gördüğüm tek isteğim ailecek yapacağımız kahvaltıydı. Düşünürken omzumda bir el hissederek gerçek yaşama dönmüştüm.

Sadece yumurta ve reçel almıştım. Tüm iştahım kaçmıştı tabağa bakıyordum aklımda Mustafa vardı acaba neyi vardı diye düşünüyordum. Odaya doğru çıkarken bizim odadan Mustafanın eşyalarını hizmetliler toplamıştı.

Kürşat bizim yurdun hizmetlisiydi. Ve yurdu hapishaneye çeviren adamdı. Eşyalarını indirirken bana bakıp " Artık yalnızsın " diyerek bıyık altı güldü. Mustafanin önemli bir hastalığı vardı sanırım.

Odama girdim duş almak için suyu açtım üzerimdeki şoku hala atamamıştım önce ailem sonra Mustafa beni yalnız bırakmıştı. Suyun soğukluğundan nefes alamıyordum soğuk artık canımı acıtıyordu. Daha fazla dayanamadım çıktım duştan giyindim ve yatağıma yattım. Uyumak istiyordum, tam uykuya dalarken kapı açıldı ve Kürşat yeni birini getirmişti.

Benden 2-3 yaş büyüktü ve her yeri jilet içindeydi. Olacaklardan habersiz hoş geldin demiştim. Ve artık o günden sonra hayatım değişmişti, Rasat başlıyordu.

Mustafanın yerini almıştı ona mı üzülseydim yoksa korkunç olmasına mı? Hiç konuşmaması dikkatimi çekmişti sadece etrafa bakıyordu bense konuşmak istiyordum ama çekiniyordum. Yarın doğum günümdü 14 yaşına giriyordum buraya geldiğimde 9 yaşındaydım, ondan öncesi sadece bir boşluk.

Hava almak için dışarıya çıkmıştım. Herkes yeni gelen çocuğu konuşuyordu adı Gökhanmış. Ve Kürşat Abi geldi " Doğum günü hediyeni beğendin mi? " dedi. Kafamı çevirip " Yoksa kovuldun mu? " dedim gülerek. Bir sure durdu ve " Şu ağzını kapatmayı bilseydin benden bu kadar dayak yemezdin " diyip gitti. Geldiğim günden itibaren laf geçiremediği için yapmadığı şey kalmamıştı. En iyisi odaya gitmekti en azından yeni gelen çocuk konuşup sinirimi bozmuyordu.

İnsanlardan nefret ederdim, merdivenlere doğru giderken sağ tarafta top oynayanlardan gelen küfürler, sol tarafta bankta mafya olmaya özenen küçük kabadayılar ve kendi hallerinde takılan kızlar. Herkesin tek bir isteği vardı, burdan çıkıp güzel bir hayat yaşamak. Ama ben onlar gibi kör değildim bu dünyada kaç kişi böyle yerden çıkıp güzel bir hayat kurmuştu. Ben özel değildim resim falan da çizemezdim pek akıllı da sayılmazdım. 14 yaşında sıradan bir çocuktum, korkaktım. Hayatımda hiç kavga etmemiştim, kavgayı da pek sevmezdim açıkçası. Okula hiç gitmemiştim burada Galip Hoca sayesinde okuma yazmayı öğrenmiştik. Galip Hoca 60 yaşlarında toplu kıpkırmızı yanakları olan sevimli emekli bir öğretmendi ve çocukları çok seviyordu. Okuma yazmayı öğrendiğimde bana kitaplar veriyordu '' Don Kişot '' kitabını çok sevmiştim, zaten hayatımda tek bitirdiğim kitap buydu.

Kapıdan içeriye girmiştim odama çıkarken içimde garip bir korku vardı. 6. hissinizle hissedersiniz bazı şeyleri içinize kötü bir his gelir ve sonra illa ki bir şey olur. Bu çok yoğun his beni burdan kaçmam için ikna etmeye çalışıyordu. Havanın soğukluğundan ellerimin üstü soyulmaya başlamıştı, özellikle geceleri çok soğuk oluyordu. Merdivenlerden çıkarken hep yaptığım şeyi yaptım yine, merdivenleri saydım tek eğlencem buydu. Kapıdan girince 14 basamak çıkıyorum yukarıya doğru bir sağa bir sola doğru sırasıyla 10,10,10 ve 9 basamak çıkıyordum. Her çıktığımda neden en sonda 9 merdiven var diye düşünürdüm. Ve odanın önüne gelmiştim. Gökhan uyuyordur diye sessizce soyulmuş sarı renkteki kapı kolunu yavaşça döndürdüm, eski olduğu için eski bir gıcırdama yapmıştı yine. 

Artık burada dostum kalmamıştı. Odaya girdiğimde hala aynı şekilde duruyordu. " Gökhanmış adın " dedim. Cevap vermedi, çok gizemliydi gözünün yanındaki yara izi, kollarındaki jilet izleri ve dövmeleri. Filmlerde olur  ya böyle çocuklar birinin başına bela olur yani tam öyle bir hisse kapılmıştım. Sandalyemin üstündeki ceketimi alıp giydim ve yatağıma yattım.  Güneş batmak üzereydi. Akşam yemeği için çağırıyorlardı. Toparlanıp yatağımdan kalktım, Gökhana döndüm gelicek misin demek için ama hiç kıpırdamadan tavana bakıyordu vazgeçtim ve odadan çıktım.

Akşam yemeği için sıraya girdim yemekte taze fasülye, makarna ve mercimek çorbası vardı. Çelikten olan tabldot tabağımı almıştım. İlk çatal ve kaşık alıyorduk sonra teker teker yemek koyuyorlardı. Yemeğimi alıp şöyle bir etrafa baktım boş yer ararcasına. Boş bir yer bulmuştum köşede daha önce yemek yiyenlerden kalan ekmek kırıntıları ve biraz çorba damlaları vardı masada aldırış etmedim. Gökhan inmemişti. Yemekler yine çok tuzluydu ve her zamanki gibi kaşıklarda su lekeleri vardı. Yemeğimi bitirdim ayağa kalkıp sandalyemi düzelttim. Tabağımı aldım bulaşık yerindeki sırama geçtim. Kalan yemekleri çöpe döküp diğer tabakların üstüne koydum. Tekrar odama çıkıyordum yine merviden sayıcaktım. Birden kantine gidip televizyon izlemek istedi canım bugün sevdiğim dizi vardı '' Ezel '' nedenini bilmiyorum ama çok seviyordum, pazartesi günlerini de bu yüzden seviyordum. Yemekhane ile kantinin arası çok kısaydı 30 saniye içinde kantine geldim. Televizyonda daha haberler vardı. Herkes pür dikkat bir haberi izliyordu.

Bir çocuk aranıyordu ama sadece çocukluk fotoğrafı vardı bir cinayete karışmıştı ismini G.P olarak vermişlerdi. Ve bizim yaşadığımız şehirde olduğu zannediliyordu bu yüzden bu kadar dikkatle izliyorlardı. Küçük mafyalar '' Buraya gelsin gösteririz ona '' diyerek mırıldanıyorlardı. Fotoğraf tanıdık geliyordu sanki biraz daha uğraşsam bulucakmışım gibi . Kolunda altın bir künye vardı. İzmir'in Tepecik mahallesindeydik burada yaşıyorum diye söylemiyorum iğrenç bir yerdir. Perşembe günleri bir kaç saat iznimiz oluyordu onda da kimsesizler vakfından gelen aylık 22 liranın birazıyla internet kafeye gidiyordum.


RASATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin