Bölüm 9 : Efendi ve Gölgesi

10.6K 1K 958
                                    

Saint Mesa- Lion

Bir imparatoriçe gibisin
Yanaklarından aşağı akan ateş var.
Gördüğün her şeyi yakıyorsun.
Altın senin parmakların
Gittiğin yerde iz bırakıyorsun.

İyi okumalar, Zamansızlar!
-

Çığlığımın evrenin en ucundan bile duyulduğuna emindim. Sedna'nın kadife derisinin verdiği histen kurtulabilmek için parmak uçlarımı elbisemin eteğine sürüp duruyordum.

Blake Nightingale durduğu yerden başını bana doğru çevirmişti ve kopardığım yaygaraya kayıtsız bir ifadeyle bakıyordu. Yılanından korktuğum için mi elçi bana Prenses diye hitap ettiği için mi bağırdığımı çözmeye çalışıyor olabilirdi.

Buyursun çözsün, zira ben bile hangisine tepki verdiğimi bilmiyordum.

Beyaz yılan üzerime doğru kıvrılmaya başladığında geriye doğru bir adım attım, tam yine çığlık atacakken Blake'in sesi duyuldu.

"Sedna," dedi uyarı dolu bir tonda.

Yılan sahibinden komutu alır almaz durdu, birkaç saniye daha bana dik dik bakmayı sürdürdükten sonra sahibinin ayaklarının dibine gidip üzerine tırmanarak omuzlarına yerleşti.

Blake benim korkudan beti benzi atmış yüzüme kısa bir bakış attığında, dudaklarında habis bir kıvrım oluşmuştu. Eğer söyledikleri gibi bir büyü gücüm olsaydı şu an seve seve kullanmak isterdim. Onu boğmama yarayabilecek bir güç fena olmazdı.

Ailis koluma dokunduğunda dörtnala koşan kalbimi ehlileştirmeye çalıştım. Gordion hizmetlisinin varlığını o anda tekrar hatırlamıştım. Onunla yalnız kalıp bu elçi meselesini konuşmam gerekiyordu.

"Gördüğün şeyi Gordion Hanımı Rhea'ya ilet," dedi Blake salondaki sessizliği bozarak ve elçiye döndü, "Prenses sağlıklı ve hayatta."

Birkaç saniyelik duraksamadan sonra ekledi.

"Şimdilik."

Şimdilik... Daha sonra hayatta kalmayabilirdim.

Elçi tehdidi anladığında teni kesik süt rengine dönmüştü, bakışlarını Blake'in üzerinde çok fazla tutamıyormuş gibi gözlerini yere indirip konuştu. "Hanımım, Prenses'in burada olduğunu teyit ettikten sonra size bunu vermemi istedi."

Rulo halindeki bir parşömeni Blake'e uzattı.

Blake gözünü kâğıt parçasına dikerken kıpırdamamıştı. Onun yerine Rem harekete geçip parşömeni aldı ve Blake'e götürdü.

Efendi beyaz, zarif parmaklarını uzatıp parşömeni kavradı ve kâğıdı açarak gözlerini yazılanlara çevirdi. Her ne yazıyorsa bilmek istiyor, ok gibi fırlayıp kâğıdı elinden kapmamak için kendimi zor tutuyordum.

Blake yazıyı okuduktan sonra başını kaldırdı ve arkasını dönerek yavaşça tahtına yürümeye başladı. Gözleri kısa bir an bana kaydığında, beni ölçüp biçen bakışlarının yerini memnun bir parıltı almıştı.

İşler istediği gibi gidiyordu...

Başımı çevirip Gölge'ye baktım, o an onun da bana baktığını görünce kalbim tekledi. Sanki beni bu ortamdan kurtarabilirmiş gibi ufacık bir hisse tutunuyordum ama bu mümkün değildi. En imkânsız ihtimalle bunu arzuluyor olsa bile beni Efendi'sinden kurtaramazdı.

Bana bakmak büyük bir hataymış gibi başını tekrar başka yöne çevirdi. Taht odasındaki varlığı o kadar belli belirsizdi ki bunu bilerek yaptığını fark etmiştim. Blake'in odadaki mevcudiyeti Gölge'yi iyice puslandırıyordu.

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin